Başlığım biraz garip veya ters köşe gelebilir ama merak etmeyin, hayat boyu lazım olacağını düşündüğüm bir konuyu ele almak istiyorum.
Aslında hayatımızı şekillendiren tüm etmenlerin başında ihtiyaçlarımız yer alıyor. Çıplak ve hiç bilmediğimiz bir yerde olduğumuzu düşünerek işe başlayabiliriz. Bu çok daha sağlıklı bir başlangıç olacaktır.
İlk ihtiyacımız giysi ve yemek ihtiyacıdır. Gerek çıplaklık hoş olmayacağı gerekse üşümemek için üzerimizi saracak ve örtecek şeylere ihtiyaç duyar, kısa süre içerisinde de karnımız acıkır ve susarız. Bu iki durumu yerinZe getirmek zaruridir.
Bunları aştıktan sonra ikinci olarak barınma ve güvenli bir şekilde olma ihtiyacımız vardır. Geceyi geçirecek, barınacağımız bir ev, kapalı bir alan veya güvenli olan, sağlığımızı da koruyabildiğimiz, çevresel tehditlere karşı korunaklı bir yer…
Tüm bunları sağladıktan sonra fiziksel ihtiyaçlar olarak her şey tamam diyebiliriz aslında. Ancak bir de işin duygusal ve ruhsal yönleri var. Bu yündeki ihtiyaçlarımız için de, sevgiye, ait olacağımız birisine, sevmeye ve sevilmeye ihtiyaç duyarız. Sadece sevgili olarak düşünmeyin. Ailevi ve dostane ilişkiler öncelikli. Ve tabii ki üremek ama zevke dönük şeyler değil, soyunu devam ettirmek ya da yaşam olgusunun gereği olan şeylerden bahsediyorum.
Bir adım daha ilerlersek, saygı duyma ve duyulma, itibar görme gibi şeylere de ihtiyacımız var. Paylaşmaya, paylaşımcılarla ortak alanda olmaya…
İşte buraya kadar olan her şey olmazsa olmazlarımızdır. Çok lüks bir yalıda yaşamak da barınma ihtiyacınıza yeterlidir, bir ormanda dağ evi, mağara da. Tercihe ve imkâna göre değişir. En lüks restoranda da yemek yenilebilir, çevreden ve doğadan bulduklarımızla da karın doyurabiliriz. Her ikisinde de açlığımızı gidermiş oluruz. Yine imkân ve tercihe kalmış bir durumdur.
Bir de bunların ötesinde erme, nail olma, nirvanaya ulaşma gibi beklenti ve isteklerimiz hep yanı başımızda durur. Her ne kadar inkar etsek de, aslında hepimiz başarılı olma, değer görme, alkışlanma şımartılma gibi beklentilere kapılırız. Bu da ihtiyaçtır elbet.
Tüm bunların ötesinde sevdiğimiz işi de yapıyorsak artık gerisi ihtiyaç değil, lükstür. İmkânlarımız çok ve paylaşmıyorsak bu vicdani bir eksikliktir. Çevremizdekiler zar zor bu asıl ihtiyaçlarını gideriyorken, biz umursamadan yiyip içiyor, zevki sefa sürüyorsak bu da bir eksikliktir. İşte karakter burada ortaya çıkıyor ve şekilleniyor.
Egolarımızı yenemiyor ve işi abartıp hem psikolojik hem fiziksel baskı ve şiddete başvuruyorsak, bedensel, zihinsel, fikirsel ve tecrübelerimizden ileri gelen gücümüzü veya parasal gücümüzü üstün olma, istediğini yaptırma, diretme, tehdit ve tenkit etmeye yönelik kullanıyorsak, o zaman hem vicdani ve de ruhsal olarak çöküntüdeyiz ama ağlayanımız yok demektir.
Abraham (İbrahim) Maslow bu durumu “İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidi” adlı altında çok daha iyi anlatmaya çalışmış. Ben de hayatıma uygulamaya çalışıyorum. Çok çalışarak çevreme daha faydalı olmak için ve yaptığım işlerde örnek olabilmek, daha başarılı olmak için vicdani bir sorumluluk hissediyorum her zaman. Arada motivasyonumu kaybetsem de, asıl çizgim hiç değişmiyor.
Hani deriz ya hep yeni yıldan beklentin ne diye; benim beklentim asıl ihtiyaçlarımı giderebildiğim, daha faydalı olabildiğim ve daha çok şey öğrenebildiğim sağlıklı bir yıl olsun. Gerisi olsa da olur olmasa da…
Sizlerin de umarım beklentileri bu yöndedir