Dr. Armağan Örki – https://instagram.com/armgnrki
Geçtiğimiz bir hafta, kimin söylediği tartışmalı olan “Coğrafya kaderdir” deyişinin en somut örneklerinden birini oluşturdu.
Rusya ile Ukrayna arasında esir takasından Rusya’da kısmi bir seferberlik ilanına, İran’da ölümlerle sonuçlanan toplumsal olaylardan Çin’deki sözde (dedikodu) darbeye kadar bir dizi gelişme yaşandı.
Türkiye’nin II. Elizabeth’in cenaze törenine Dış İşleri Bakanı düzeyinde katılımından Irak ve Suriye’deki PKK Terör Örgütü’ne karşı düzenlenen operasyonlarına ve Ege’de yaşanan gelişmelere kadar dış politika ziyadesiyle yoğun geçti ki kuşkusuz Birleşmiş Milletler nezdinde dile getirilen Kaşmir ve diğer konular dahil olmak üzere hemen her cümle hem Türkiye hem diğer ülkelerin basınında geniş yer buldu.
Tüm haftanın gelişmelerini ele almak bir yana dursun, uzun süredir Türkiye’nin bir devlet politikası haline getirdiği ve hükumetler değişse bile taviz vermediği Kıbrıs konusu da bu haftanın öne çıkanlarından biri oldu. Bu hafta KKTC ile ilgili ajanslara iki önemli detay düştü: BM Genel Kurulu’nda KKTC’nin bağımsızlığının tanınması yönündeki çağrı ve Rusya’dan Ercan’a direkt uçuşların başlaması…
KKTC, “de facto” bir devlet ki bu fiilen bir devlet olup uluslararası toplumca resmen tanınmaması şeklinde özetlenebilir. Benzeri örnekler, farklı coğrafyalarda da mevcut. Şu an KKTC’nin tam bağımsızlığını tanıyan tek devlet ise Türkiye. Tanımayanların da kendilerince gerekçeleri var. Örneğin Azerbaycan açısından düşünürsek Karabağ meselesi Bakü’nün tavrında ağırlık kazanıyordu. Öyle sanıyorum ki önümüzdeki süre zarfında Karabağ sorununu çözen Bakü’nün KKTC’yi tanıması muhtemeldir. Kuzey Makedonya, Kosova ve Gürcistan’ın üniter yapısı göz önünde tutulduğunda iş biraz daha karmaşık hâl alabiliyor…
Türkiye’nin KKTC’nin bağımsızlığına olan desteği altında birden fazla sebep bulabiliriz. Siyasal anlamda düşünüldüğünde, sonucunda GKRY’nin AB üyeliğiyle ödüllendirildiği o malum referandum hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin güvenini ziyadesiyle yaralamış durumda. İkincisi, adanın kuzeyine yapılan ekonomik yardımların bitecek ya da önemli ölçüde azalacak olması. Üçüncüsü ise, Doğu Akdeniz’deki fosil yakıt pastasının paylaşımı noktasında bölgenin bağımsız bir aktörünün daha arenaya girmesi Türkiye’nin elini rahatlatacaktır.
Yunanistan ve GKRY ikilisine karşı Türkiye ve KKTC ikilisi kulağa ziyadesiyle makul geliyor. Bu noktada, bölgenin söz sahibi ülkelerinden İsrail’le olan normalleşmeyi ve Doğu Akdeniz özelinde olmasa bile Ortadoğu özelinde söz sahibi aktörlerden daha güneydeki Suudi Arabistan’la olan yumuşamayı da dikkate almakta fayda var.
KKTC şu an kimi organizasyonlarda bulunuyor aslında. Uluslararası kimi spor etkinliklerine katılabilen KKTC, TÜRKSOY’un gözlemci üyelerinden birisi ve bir şekilde devletlerle ve diğer örgütlerle dolaylı da olsa ilişkilere sahip. Bununla birlikte tanınma girişimleri de kimi dönemlerde sonuç vermiş ve ne yazık ki geri adımlarla karşı karşıya kalınmış. Kosova’nın kaderini henüz yaşamıyor, ama yaşaması durumunda hem Kıbrıslı Türkler için hem de iki devletin çıkarları için yeni bir perdenin başlayacağı da açık.
Türkiye, BM Genel Kurulu’nda KKTC’nin bağımsızlığını dile getirerek bir adım daha attı; ancak özellikle ikili ilişkilerinin nispeten iyi olduğu devletlere bu yöndeki beklentisini belki biraz daha yüksek perdeden dile getirme durumunda. Çok yakın zamana kadar Suriye ile KKTC arasında denizyolu taşımacılığı yapılması, Azerbaycan ve Pakistan’ın kimi girişimleri motivasyon kaynağı olarak görülebilir.
Benzerlerinin yapılması da KKTC’nin uluslararası ilişkilerdeki durum ve rolünü güçlendirebilir. Bu çerçevede kuşkusuz Rusya’dan doğrudan uçuşların başlayacak olması ümit verici bir gelişme. KKTC’deki üniversitelerde bulunan yabancı öğrencilerin uyrukları, yabancı yatırımcıların menşeleri ve ülkeye gelen turistler göz önünde bulundurulduğunda, İsrail dahil olmak üzere Azerbaycan başta Türk cumhuriyetleri ile Katar, Bosna Hersek, Bulgaristan gibi ikili ilişkilerin ziyadesiyle müspet ilerlediği devletlere ve elbette TİKA, Kızılay, TSK gibi araçlar vasıtasıyla destek olunan Somali gibi aktörlere bu yöne çağrıda bulunulabilir.
KKTC’nin bağımsızlığına karşı yürütülen propagandalara karşı gözden kaçırdığımız bir detay daha var: Farklı coğrafyalara bombalarla demokrasi götürenlere karşı “Irkı/etnik kökeni, dini, dili, kültürü, tarihi farklı olan toplumlar için ayrışmayı desteklemenize rağmen neden bu adada birleşmeyi savunuyorsunuz?” sorusunun ayrıntılı şekilde işlenmesi, karar alıcı ve yürütücüleri olmasa bile kamuoyu nezdinde bir fikir verebilir. Son olarak değinmekte fayda var:
Bu girişim Türkiye tekelinde mutlak bir sonuca erişmeyebilir, yani Ankara’nın tek taraflı girişimleri sonuçsuz kalabilir. Elbette nüfusu ve ekonomik gücü malum yaptırımlarla son derece zayıflayan KKTC’nin de daha aktif şekilde eyleme geçmesi bir zorunluluğu teşkil ediyor…
Belki de Kıbrıslı Türklerin yoğun şekilde bulunduğu Birleşik Krallık’ta mevcut durum daha yüksek sesle ifade edilebilir. Kuşkusuz buna Türkiye’den Azerbaycan’a, diğer aktörler de destek verecek ve sesin daha gür çıkmasına zemin hazırlayabilecektir.
Sonraki yazıda görüşmek üzere…