Dr. Armağan Örki -https://instagram.com/armgnrki
Bu aileye daha önce ekonomiye ilişkin bir köşe yazısıyla “merhaba” deme şansım olmuştu. İkincisi ise Ege’deki komşumuza nasip oldu.
Malumunuz üzere gündemde Yunanistan’a dair ağırlıklı olarak yer alan konulardan birisini Dedeağaç aldı.
Elbette Atina’nın hemen yanı başındaki çeşitli terör örgütlerine ev sahipliği yapan kamptan Türk savaş uçaklarına S-300’ler ile Girit’ten yapılan taciz ve belki biraz daha önceye uzanan Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimleri de unutmamak gerekir.
Öncelikle Dedeağaç’ın Türkiye açısından Batı Trakya olduğunun altının çizilmesi gerekiyor. En azından konumu itibariyle Türkiye için Dedeağaç’ın bir anlamı olduğunu rahatlıkla ifade etmek mümkün. Diğer yandan Dedeağaç’ın bir ABD üssü olması serüveni ise mevcuttaki devlet başkanından eskiye uzanıyor. Buna karşın kuzeyimizde cereyan eden hareketlilik ABD’yi tıpkı Soğuk Savaş’taki gibi eyleme zorlamış görünüyor: Rusya Federasyonu…
Dürüst olmak gerekirse ABD’nin Dedeağaç’ta minik bir ordu girişimi Ankara’dan ziyade Moskova’ya bir mesaj olarak okunmaya daha elverişli. Her ne kadar 12 Eylül 1980’den 15 Temmuz 2016’ya dek Türkiye’de yaşanan birçok gelişmeden ABD’nin sorumlu olduğuna dair bir kamuoyu algısı olsa da, NATO başta olmak üzere birçok platformda birlikte olduğumuzu ve ABD menşeli onlarca firmanın Türkiye’yi bir pazar olarak gördüğünü unutmamak gerek.
Türkiye’nin aksine ABD’de lobilerin veya diğer ifadeyle parası olanların senatörler üstündeki etkileri düşünüldüğünde, kimi zaman tahayyül edilen senaryonun gerçekleşmeyeceğini liberal açıdan söylemek mümkün. Kuşkusuz durumu realist açıdan ele alırsak, zaten 200’e yakın uluslararası aktörün her biri ötekini düşman ya da rakip olarak görüyor.
Yunanistan’da Türkiye’deki gibi iletişim konusuyla ilgili bir teşkilatlanmadan başlayarak ABD’ye üs verilmesi ve bu üssün geliştirilmesi elbette Türkiye açısından kaygı verici bir gelişme olarak okunabilir. ABD’nin Türkiye’nin lehine veya aleyhine adım atmaktan ziyade kendi lehine adım atmak isteyeceğini de hesaba katmak gerekiyor. Buradaysa durum Ankara ile Atina arasındaki ilişkilere işaret ediyor.
Malum durumu, nüfusu, ekonomisi ve askeri kapasitesiyle Türk savaş uçaklarını ve hatta sivil gemileri taciz edebilme cüretini gösterebilen bir ülke rasyonel mi davranıyor? Yoksa tıpkı Ukrayna’da olduğu üzere ileri sürülüp maşa olarak mı kullanılıyor?
Hatırlanacağı üzere Yunanistan’a erişen küresel ekonomik kriz, it dalaşlarının azalmasına sebep olmuştu. Arap Baharı (ki bence kış demek daha isabetli) sonrası algılanan tehditle beraber Almanya başta olmak üzere demografik yapısını koruma ihtiyacı hisseden birçok Batılı devletin desteğini arkasına alan Atina, daha cüretkar adımlar atabilmiş ve uluslararası hukuku çiğnemişti.
Suriyeliler ile birlikte çeşitli devletlerin vatandaşlarını soyma, yaralama, korumama gibi sorumluluk bilincinden öte kimi eylemlere girişmiş ve hatta sivil vatandaşlarının sınır boylarında silahla gezmesine de sessiz kalmıştı.
Benzer hareketi gerek Doğu Akdeniz’de gerek Ege’de de uygulayan Yunanistan, ne yazık ki tarihini iyi okuyamamış ve hınç ile hareket etmeyi yeğlemişti.
Şimdiye gelindiğindeyse Atina’nın Ankara ve birçok hükumetlerarası ve hükumet dışı örgüt tarafından terör örgütü olarak kabul edilen yapıların taraftarlarına ev sahipliği yaptığı ayyuka çıkmış durumda.
Sivilleri, uluslararası hukuka rağmen denizde ölüme terk ettiği, Batı medyası tarafından bile dile getirilmeye başlandı. Türkiye talep ettiğinde sıkıntı yaratan hava savunma sistemlerini, aynı örgütte (NATO) birlikte olduğu ülkeye karşı kullanabilecek kadar da ileri gitmeye hazır olduğu anlaşılıyor. Adalar’da yaşayan Türkler’in varlıkları ve gelecekleri hakkında çok az bilgi geçerken, Batı Trakya’daki Türk azınlıkta mümkün mertebe varlıklarını kanıtlayabilme arayışında.
Lozan Barış Anlaşması ve ardından İkinci Dünya Savaşı sonrasında İtalya’dan Yunanistan’a geçen adalarla ilgili olarak uluslararası hukuka ve mevcut anlaşmalara aykırı davranarak silahlandırma arayışına giren Atina, ne tür bir hedefin içindedir ya da yöneticileri nasıl aldatılmıştır, bilmek mümkün olmayabilir. Buna karşın Yunanistan’a ağır silahlarını yerleştiren ABD’nin, Rusya’nın güney kanadında bir şeyler yapmaya çalıştığı açık. Moskova ile Kiev arasındaki sıkıntının bertaraf edilmesiyle (ki dileriz tez zamanda gerçek olur), bu yığılmanın anlamı daha iyi anlaşılabilecektir.
Suriye’de varlığını sürdüren Rusya’nın hamlesine bir karşılık olarak okumak geniş zamanlı düşünüldüğünde mümkün olabilse de kısa vadede başka bahane veya gerekçeler aramaya çalışmakta ziyadesiyle mümkün.
Yine aynı bölgenin iki gücü Türkiye ile İsrail’in yumuşama dönemine girmesi de dengeleri biraz olsun değiştirebilir.
Sonraki yazıda görüşmek üzere…
Teşekkür ederiz, doğru, kısa ve öz bilgiler için…