Dr. Armağan Örki – https://instagram.com/armgnrki
NATO ve GKRY
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü veya İngilizce kısaltmasıyla daha rahat bilinen NATO, Soğuk Savaşın en önemli oyuncularından birisiydi. İkinci Dünya Savaşı’nda izlenen muazzam Türk dış politikası, bir süredir dostane ilişkiler sürdürülen SSCB’yi karşı tarafa koyunca önce CHP tarafından üyelik başvurusu yapıldı. Hükümet değişikliğiyle birlikte DP döneminde de Kore Savaşı’na girilerek NATO üyeliğinin önü açıldı.
Türkiye, NATO üyesi olarak o dönemki komşusundan hissettiği tehdidi kısmi de olsa bertaraf edebildi. Küba Krizi ve U2 Uçak Krizi o süreçte yaşanan birer deneyim oldu ama Moskova’nın talep ettikleri bir şekilde önlenmiş oldu. Bunun dışında da somut bir katkısı olduğunu söylemek bence doğru olmaz. Özellikle Kıbrıs ve bir şekilde onunla ilişiği olan Filistin konusundaki politikalarda Ankara yalnız kaldı veya başarısız oldu. Kıbrıs Türkleri için çaba harcayan Ankara, Arap dünyası ile İsrail arasındaki sürtüşmede de ya denge politikası izledi ya da Üçüncü Dünya’nın desteği için en azından görünürde Arap coğrafyasını destekledi.
Soğuk Savaş sonrası hem Türkiye hem NATO yeni bir yol haritası çizmeyi hedeflerken Ankara’nın çokta ihtiyatlı olduğunu söylemek mümkün değildi. Zira Adriyatik’ten Çin Seddi’ne uzanan bir nüfuz alanı ya birilerinin gazıydı ya iç siyasete dönük oluşturulmuş bir söylemdi ya da ikisinin bir karmasıydı. Gel gelelim 1990’lı yılların ikinci yarısı Rusya Federasyonu ile rekabet değil işbirliğinin elzem olduğunu göstermeye başladı.
Tüm bunlar olup biterken 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren Ankara için yeni bir sorun da ortaya çıktı: GKRY. (Türkiye dışında tüm BM, NATO ve AB üyelerince Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınan aktör) Ada’daki Rumların mezaliminden ötürü 60’larda NATO’nun başındaki ABD’nin devlet başkanı tarafından Türkiye’ye diplomatik nezaketten ve geleneklerden uzak, adeta tehdit edici bir üslupla mektup yazıldığını da hatırlamak gerekiyor.
Bu aktörün, yani GRKY’nin yükselişi 1990’lı yıllarda başlarken Rus menşeli hava savunma sistemlerini Yunanistan’a devretme zorunda kalışı Türkiye’nin bir zaferi olarak okunabilir. Bu aşamada NATO’yu da anmak gerekiyor. Soğuk Savaş sonrası yeşil kuşak projesinin bir sonucu olarak İslam dünyasını Komünist düşüncenin yerine koyan ABD liderliğindeki Batı dünyası, NATO’nun işlevselliğini bu yönde evirirken nihai hedefine 11 Eylül saldırıları ile ulaşmış oldu. Malum saldırıların altyapısı ve sonuçlarıyla ilgili kanıtlanamayan (gayriresmi) iddialara burada girmeye gerek yoktur sanırım… Bununla birlikte NATO ya da Batı dünyası artık Komünist düşünceyle değil İslam dünyası ile meşgul olacaktı. Bir yanda Afganistan, diğer yanda ise Irak… Bir ötedeki adım ise BOP…
2000’li yıllara gelindiğinde ABD ve onun başını çektiği NATO için SSCB yerine konulan iki unsur bulunuyor: Ağır basanı Ortadoğu’daki Rus yanlısı ve ABD karşıtı dünya, ikincisi ve görece hafif kalanı da Kuzey Kore gibi küresel çapta ABD ve karşıtların deyimiyle kapitalizm ve/veya emperyalizm karşıtı olanlar… Bölgede Rusya’nın müttefikliğini sürdürebilip denge yaratabilmeyi başaran iki aktör kaldı: İran ve Suriye.
İşin Ankara ayağına gelelim… Ankara ile Atina arasındaki ilişkilerde Ege’ye istinaden beliren sorunlar ziyadesiyle can sıkıcı. Uluslararası hukuku umursamadığı rahatlıkla anlaşılan Yunanistan ile NATO’da müttefik olmak gerçekten garip bir durum. Yunanistan’ın şimdiki ismi Kuzey Makedonya olan devlete diz çöktürmesi, Arnavutluk’u da önemli ölçüde bezdirebilme başarısı ve birçok alanda uluslararası hukuka aykırı eylemlerinin görmezden gelinmesini bir kenara not edelim şimdilik…
Sıra doğalgazın potansiyel merkezlerinden biri olan Kıbrıs Adasına gelsin… GKRY, Yunanistan’a askeri destek sağlayan ABD tarafından kanat altına alınmış oldu. Bir sonraki hamle, Dedeağaç ve silahsız tutulması gereken Ege’deki bazı adalar gibi donatılacak olması mı?..
Velev ki bir sorun (çatışma ya da daha kötüsü) ortaya çıkarsa, Ada’daki BM Barış Gücü önleyici bir kuvvet midir? Yoksa 90’lı yıllarda Yugoslavya’nın parçalanması esnasındaki gibi seyirci mi kalma durumunda?
Yunanistan’a yapılan ABD askeri sevkiyatının halen Türkiye ile doğrudan ilgisi olamayacağını savunuyorum. Konu bence Rusya’yı çevrelemeyle ilgili; ancak KKTC’nin güneyindeki yönetime olan ilginin başka nedenleri olabilir ve ne yazık ki bu ilgi Türkiye’nin aleyhinde sonuçlanabilir. En iyimser ihtimal, bir takım silah üretici ve tüccarlarının daha da zengin olması… Emin olmamakla birlikte gerek Doğu Akdeniz’in baskın güçlerinden İsrail ile gerekse bir süredir limoni olunan Mısır’la uzlaşı sağlanmasının Türkiye’nin elini güçlendirebileceğini düşünüyorum.
GKRY, vakti zamanında AB üyesi değildi ve kabul etmek gerekir ki kendi çıkarlarını artırıp üyeliği almayı sağladı. İnceden söylenmeye başlayan NATO üyeliği ise o denli rahat olamayacaktır; ama şimdiden bu olasılığı da dikkate almakta fayda var gibi. Zira NATO’da zaten Yunanistan’la beraberken ikinci olarak GKRY’nin de dahil oluşu Türkiye’nin tümden aleyhine bir durumu ortaya koyabilecektir. Sonuç olarak Ankara için ya NATO’daki varlığın geleceği ya da GKRY olmadan bir NATO üyeliği üstüne senaryolar üstüne çalışmak en kârlı seçenek gibi…
Hariçten dahile…
Karşıyaka’da bulunan Caher Dudayev Bulvarı’nın Bilim Müzesi Tramvay Durağı ile Bilim Müzesi arasındaki virajında genellikle gece saatlerinde cereyan eden trafik kazalarını ilgililere anımsatmak isterim.
Sonraki yazıda görüşmek üzere…
https://www.bkmkitap.com/turk-dis-politikasi-755595