Daha önceki yazılarımda Türkiye’nin yeni cumhuriyet döneminde ulusal kalkınma yolunda birçok fırsat yakaladığını yazmıştım.
1927’de Kayseri’de kurulan ilk savaş uçağı bakım ve montaj fabrikamızdan, 1940’da kurulan ilk yolcu uçağı ve planör fabrikamızdan, 1961’de açılan ilk yerli otomobil fabrikamızdan, eğitim ve tarım reformu niteliğindeki köy enstitülerinin açılışından bahsetmiştim.
Bu projeler Türkiye’nin kaderini değiştirecek çok büyük ekonomik ve milli projelerdi. Her birinin ayrı bir hikayesi vardı. Bazılarını biz baltaladık bazılarını da ABD ve Avrupa ülkelerinin telkiniyle ilerletmedik. Bunun neticesi olarak bugün içinde bulunduğumuz ekonomik, politik ve sosyolojik şartlar oluştu.
Nereden nereye!
Günümüzde sanayimiz tamamen dışa bağımlı hale geldi. Tarımda reform yapılmadığı için 30 sene önce kendine yeter 7 ülkeden birisi iken şu anda buğdayı bile ithal eder olduk. Eğitim reformu yaz-boz tahtasına döndü. Avrupa’nın en düşük ücretli öğretmenlerini çalıştırdığımız halde onları hala ekonomiye bir yük olarak gördüğümüz için okullarımızda kalifiye eleman yetiştiremez olduk.
Türkiye bilimine sunulan altın tabakta fırsatlar!
Bu yazımda bahsetmek istediğim konu cumhuriyetin ilk yıllarında Almanya’dan ülkemize göç eden veya sığınan onlarca üst düzey bilim adamı, akademisyen ve sanatçılardır. Bunların ekonomimize, bilimimize, sanatımıza ve eğitimimize çok büyük katkıları olmuştur.
1933 Haziran’ındaki genel nüfus sayımına göre Almanya’nın Yahudi nüfusu yaklaşık 500 bin kişiydi. Almanya’daki Yahudilerin %80’i Alman vatandaşıydı. Geri kalanlar da Almanya’da doğmuş ve daimî ikamet izni olan Polonya vatandaşı Yahudilerdi. Bu Yahudilerin yaklaşık %70’i kentlerde yaşıyordu.
Yahudilerin makus talihi tekerrür ediyor!
1 Nisan 1933’te Hitler göreve başlar başlamaz Yahudi işyerlerine boykot kararı aldı. Dükkanlarının kapılarına Davud işareti olarak bilinen yıldızlar çizildi, altına Yahudi anlamına gelen “Jude” yazıldı. Çıkartılan yeni yasalarla (Nürnberg Yasaları) Yahudiler 2.sınıf insan olarak tanımlandı ve birçok hukuki hakları ellerinden alındı.
Safkan yani Aryan ırkından olmayanlar adeta cezalandırılıyorlardı. Yahudi kökenli akademisyenler, bilim ve irfan yuvalarından dışlanarak faaliyet görmeleri kısıtlanmış hatta yasaklanmıştı.
Henüz bir ülke kurmayı başaramamış Yahudiler, önce Almanya ve Avusturya’dan kaçmaya başladılar. Bunların önemli bir kısmı bilim adamı ve akademisyenlerdi. Artık daha fazla sürgüne uğramadan yaşayabilecekleri güvenli bir ülke arıyorlardı. Tarih bir kez daha tekerrür etmiş ve Yahudiler yaşadıkları topraklardan tekrar sürülüyordu. En son 1492’de Portekiz ve İspanya’dan sürülerek bir kısmı Osmanlı’ya diğer kısmı ise Almanya’ya göç eden yahudiler yine yollara düşmüştü.
Yahudilere yardım eli uzanıyor!
Bu kargaşada kimi bilim adamları ABD’ye göç etti. ABD’yi tercih etmeyenler ise anadili Almanca olan Zürich’i tercih etti. 1933’te İsviçre’ye iltica eden Frankfurt Tıp Fakültesinden Prof.Dr. Philipp Schwartz öncülüğünde “NdWA”
( Yurtdışındaki Alman Bilim Adamlarına Yardım Cemiyeti) adlı bir cemiyet kuruldu.
Türkiye’de yeni üniversite çalışmaları başlıyor!
Türkiye’de 1931’de başlayan bir üniversite reformu vardı. II.Abdülhamid’in 1900’de kurduğu “Darülfünun-u Şahane” Atatürk’ün hedefindeki muasır medeniyet için çok yetersizdi. Almanya’dan kaçan bilim insanlarının durumunu öngören Atatürk reformist bir akademisyen olan Cenevre Üniversitesi’nden Pedagojist Prof.Albert Malche’i Türkiye’ye davet etti. Prof.Malche, öğretim üyeleri ve öğencilerle görüşerek, derslere ve hatta sınavlara girip durumu gözlemleyerek hazırladığı raporunu 1932’de Atatürk’et akdim etti.
Üniversite reformunda herşeyi değiştiren rapor!
Bu rapor o dönemde Atatürk’ü oldukça şaşırtmış ve “Bildiğimiz başka, hakikat başka” demiştir. Raporda özetle Darülfünun’un kapatılması, modern bilime uymayan öğretim üyelerinin tasfiyesi, oluşacak kadro açığının yurtdışından getirtilecek bilim adamlarıyla tamamlanması, disiplinli bir eğitim sisteminin yerleştirilmesi ve gelecek nesil öğretim üyelerinin yetiştirilmesi tavsiye edilmekteydi.
Atatürk’ün talimatıyla 1932’de Başvekil İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Dr.Tevfik Rüştü Aras, Adalet Bakanı Yusuf Kemal ve Milli Eğitim Bakanı Esat Sagay’ın katıldığı 5 toplantı yapılır. Alınan kararla İsviçre’ye dönen Prof.Malche yetki verilerek yeni sistemde görev alacak bilim insanlarıyla temas etmesi sağlanır. Bundan sonra üniversite reformu çalışmalarını yeni atanan Maarif Vekili Reşit Galip’in başkanlığında, Avni Başman, Rüştü Uzel, Kerim Erim ve Osman Horasanlı yürütür.
Hazırlanan rapora göre yeni bir üniversite kurulması için ilgili kanun 1 Ağustos 1933 de yürürlüğe girer. Lağvedilen Darülfünunda görevli 157 öğretim üyesinden 83’ü çalışmalarına devam ederken diğerlerinin ilişiği kesilir.
Hitler’in Mustafa Kemal’i tehtidi!
Ülkesinden kovaladığı bilim insanları ve sanatçıların Türkiye’ye gideceğini öğrenen Hitler Berlin’de “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudileri Mustafa Kemal koruyamaz. Buna müsaade veremem” diye tehditte bulunur ve Atatürk’e “Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayınız” mesajını gönderir. Bunu öğrenen Atatürk “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” diyerek Türkiye’ye sığınmak ve Türk Üniversitelerinde görev yapmak isteyen Alman profesörlerle ilgili işlemlerin hızlandırılması talimatını verir.
Türkiye’den ilk hamle geliyor!
1933’te NdWA başkanı Prof. Philipp Schwartz, Prof.Albert Malche ve Prof.Rudolf Nissen ile İstanbul’a gelerek Maarif Vekili Dr.Reşit Galip ile görüşür. Göç edecek akademisyenlerin İstanbul Üniversitesi reformuna olası katkıları konusunda bilgi verir. Reşit Galib’in de katılmasıyla anlaşma imzalanır. Reşit Galip‘in kapanış konuşması çok anlamlıdır:
“Bugün inanılmaz bir işin yapıldığı gün oldu. 500 yıl önce İstanbul’u aldığımızda Bizanslı bilginler İtalya’ya göç etmişti, buna engel olamamıştık. Sonuç olarak Rönesans gerçekleşti. Bugün ise Avrupa’dan bunun karşılığını alıyoruz”
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne göç başlıyor!
Bu anlaşma metni ile Prof.Schwartz’ın gelecek akademisyenleri onaylayan Atatürk aynı zamanda Sağlık ve Sosyal İşler Bakanı Dr.Refik Saydam’dan Ankara Nümune Hastanesi ve Hıfzısıhha Enstitüsü için de benzer temaslar yapmasını ister. Kısa süre sonra Alman ve Yahudi kökenli mülteci bilim adamları aileleriyle beraber Türkiye’ye gelmeye başlarlar. Türkiye geleneksel hoşgörüsüyle kucak açtığı Alman profesörlere ülkenin kültürel ihtiyacını destekleme olanaklarının da kapılarını açmıştır.
Rusya’dan kaçan yahudi doktorlar Avrupa’ya gidiyor!
Rus İhtilalini takiben 1923’te Rusya’dan kaçan Yahudi sağlık cemiyetleri, 1.Dünya Savaşı sonrasında Almanya, Letonya, Lituanya, Polonya, Romanya gibi ülkelere göç etmişti. Bunlar Paris’te, Prof.Albert Einstein’in başkanlığında “Yahudi Halklarının Sağlığının Korunması” isimli cemiyet çatısı altında birleşir. Onursal Başkan Prof. Albert Einstein 1933’te kendisini ziyaret eden İstanbul’lu Diş Tabibi Dr.Samy Gunzberg’e bir mektup verir. Bu mektupta özgeçmişleri belirtilen 15 Tıp Profesörü ile 31 deneyimli Tıp Doktorunun ülkemize kabulü istenmektedir. Dr.Günzberg Albert Einstein’in bu mektubunu Türkçeye çevirerek Başvekil İsmet İnönü’ye iletir.
Osmanlı’nın bilimde kaybettiği itibar geri alınıyor!
Bu olay Türk ve Dünya basınında yer alır. Atatürk üniversite reformu çalışmalarının başında Prof.Einstein’in Türkiye’ye gelmesini ister, ancak ünlü bilim adamı ABD’de imkanlar daha iyi olduğundan Princeton Üniversitesi’ni tercih eder.
Hasan Ali Yücel’e Alman baskısı!
Alman Dışişleri Bak. Müsteşarı Herbert Scurla 1939’da Türkiye’ye gelerek Milli Eğitim Bakanı Vekili Hasan Ali Yücel ile görüşür “Bu bilim adamlarını bize geri veriniz. Size Almanya’nın en parlak beyinlerini gönderelim” mesajını iletir. Ancak Türkiye, Avrupa’nın en güçlü devleti olan Almanya ile ilişkilerinin bozulması pahasına baskıya boğun eğmez ve profesörler görevlerine devam eder.
Türkiye’nin dev hamlesi!
Bu yabancı akademisyenlerin girişimiyle tıptan mühendisliğe, tarımdan edebiyata, müzikten güzel sanatlara hemen hemen tüm dallarda öğretim geliştirilmiş, günümüzde çoğu hayatta olan bir sonraki kuşak bilim adamları yetiştirilmiştir. Bu yabancı bilim adamlarının bazıları Türk uyruğuna geçerken diğerleri 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesini takiben 13 yıl önce kovuldukları vatanlarına dönmeyi tercih etmişlerdir. Bazıları ise daha uygun koşullar sunan ABD Üniversiteleri’nin davetini kabul ederek gitmişlerdir.
Albert Einstein’in ülkemize yolladığı bazı bilim adamları!
Albert Malche: Cenevre’li pedagoji profesörü ve siyaset bilimcisi. Türk üniversitelerinde reform ihtiyaçlarını araştırmak ve gerekli önerileri yapmak üzere görevlendirildi. Albert Malche’nin verdiği bilgiler, Mustafa Kemal Atatürk başkanlığındaki Türk Hükümetine benzersiz bir fırsat sundu. Almanya’daki Nazi rejimi nedeniyle göç etmek zorunda kalan tanınmış bilim insanlarının Türkiye’deki üniversitelere gelmesini sağladı.
Prof. Philipp Schwartz: 1933 yılında Türk Milli Eğitim Bakanıyla Türkiye’ye Alman profesörleri ve bilim insanlarının gönderilmesi ile ilgili oluşturan sözleşmeyi imzaladı.
Prof. Ernst Reuter: 1935–1946 arasında Türk Ulaştırma Bakanlığında idari ve trafik konularında uzman olarak çalıştı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde yerel politika ve şehir planlaması eğitimi verdi. Şehir Planlaması Enstitüsünün kurulmasında yer aldı. Almanya Büyükelçiliği Özel Okulu bugün Ernst Reuter’in ismini taşıyor.
Prof. Dr. Jur. Ernst E. Hirsch: 1933’den sonra İstanbul ve daha sonra Ankara Üniversitesinde ticaret hukuku, hukuk sosyolojisi ve hukuk felsefesi profesörü olarak görev yaptı.
Prof. Dr. rer.pol. Gerhard Kessler: 1933–1951 arasında İstanbul Üniversitesinde ekonomi politikasında görev yaptı ve 1946’da Orhan Tuna ile birlikte ilk Türk sendikasını kurdu.
Prof. Dr. rer.pol. Fritz Neumark: 1933–1951 arasında İstanbul Üniversitesinde ekonomi politikasında görev yaptı ve aynı alanda Türk Hükümetinin de danışmanıydı.
Prof. Dr. rer. pol. Alexander Rüstow: 1933–1949 arasında İstanbul Üniversitesinde ekonomi tarihi ve ekonomi coğrafyasında görev yaptı.
Prof. Paul Hindemith: Hindemith 1935–1937 arasında 4 kez Türkiye’ye geldi ve Ankara’da bir devlet konservatuarının kurulması ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının yenilenmesi için çalıştı. Bunun için Ernst Praetorias, Eduard Zuckmayer, Carl Ebert ve Licco Amar gibi uzmanların görevlendirilmesini önerdi.
Dr. phil. Ernst Praetorius: Felsefe hocası Praetorius 1933’te itibaren Ankara’da konservatuarın kurulması ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının yeniden yapılandırılması için çalıştı.
Carl Ebert: 1936’da tiyatro okullarının kurulmasına yönelik bilirkişi raporu sundu ve devlet konservatuarında öğretim görevlisi oldu.
Eduard Zuckmayer: 1936’da P.Hindemith ve C.Ebert ile birlikte Ankara Devlet Konservatuarını kurdu. Zuckmayer, vefat ettiği 1972 tarihine kadar Ankara’da kalarak üniversitede öğretim görevlisi, konser piyanisti, orkestra şefi ve danışman olarak görev aldı.
Bruno Taut: mimar ve şehir planlamacısı. Çağdaş mimarlığın en tanınmış temsilcisiydi. 1936’dan vefat ettiği 1938’e kadar İstanbul Güzel Sanatlar Akd. profesörlük yaptı. Aynı dönemde Mimarlık Bölümü Başkanlığı yaptı ve Milli Eğitim Bakanlığı İnşaat Bölümünde görev aldı. Taut, W. Schütte, Schütte –Lihotzky, Deppler, Hillinger gibi meslektaşlarıyla projeler hazırladı. 1937’de Ankara Ü. Edebiyat Fak. binası inşa edildi.
Clemens Holzmeister: 1940’da hem İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi olarak görev aldı hem de Atatürk’ün emriyle Başkent Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Çalışma Bakanlığı binalarının projesini ve inşaa edilmelerini üstlendi.
Hans Gustav Güterbock: 1936-1948 arasında Ankara Üniversitesi arkeoloji bilim dalında öğretim görevlisi oldu.